25 Haziran 2012 Pazartesi

TÜKENMEK


Bağışla

Ya zamanından çok önce gelirim
Dünyaya geldiğim gibi
Ya zamanından çok geç
Seni bu yaşta sevdiğim gibi

Mutluluğa hep geç kalırım
Hep erken giderim mutsuzluğa
Ya herşey bitmiştir çoktan
Ya hiçbir şey başlamamış

Öyle bir zamanına geldim ki yaşamın
Ölüme erken sevgiye geç
Yine gecikmişim bağışla sevgilim
Sevgiye on kala ölüme beş (Aziz NESİN)


Çocukluğunda örselenmiş olmanın verdiği kırgınlıkla hayata sarılıyorken küçük mutluluklara karnı aç kuşlar gibi saldırıyordu. En ufak sorunda kabuğuna çekilmesi ışık hızında gerçekleşirdi. Diğer insanlardan farklı olmanın huzursuzluğu ve bilmişliğine inat, ilişkilerinde çocuk adımları atıyor  ve her yeni adımda ya tökezliyor ya düşüyordu. Yine de attığı tüm yeni adımlara sevinmesi insanlara taşıdığı umuttandı. Anı yaşamaktan uzak, geleceğin hoş çakalına yakın pamuk ipliğinde dans etmeyi çocukken öğrenmişti…

Dostlukların, aşkların, nefretlerin, arkadaşlıkların ve hatta ailenin tek bir cümleyle nasıl değişebileceğine şahit olmuş,  hayatın çocukken oynadığı evcilik oyunu kadar eğlenceli olmadığını kabullenmişti. Çıkar ilişkilerinin arasında, yalanlara göz yumduğu arkadaşlıktan bozma dostluklarda  yıllar önemini yitirmiş, nefret duygusu sıradanlaşmış, gün yaşanırken, isimler unutulmuş, günlerin tek anlamı fotoğraf karelerinde gizlenmişti…

Her yeni aşkın heyecanında; doğru insana doğru insan olma çabasındayken kalp kırıklarıyla ve aşk kırıntılarıyla dolu hayal kırıklıkları, insanlara inancını kaybettirmiş aşka daha çok bağlanmasına neden olmuştu.

Tüketirken ve tükenirken, herkes tarafından herkesleştirilmeye çalışırken yalnızlığın kucağında, aşka yakın aşığa uzaktı…


Orta Yaş Halleri

nerde yitirsem hep sende buluyorum başlangıçlarımı sense hiç bitmez gibi bende oynuyorsun tüm saklambaçlarını (Tekin GÖNENÇ) Bir şarkı, bir koku, bir küçük anlamsız eşya kurmaya çalıştığımız yeni dünyamızın kalelerini yok eder. Yaşamdan istediğimiz, her şeyi ucu yumuşacık yazan bir kalemle kendi bildiğimiz gibi kurgulamak, kadere başkaldırmaktır… Kurulu düzen tam olması gerektiği gibi giderken damarımızı bulan sıradan bir zat-ı muhterem, ona basmak suretiyle içinde akan genetik kanı fışkırtır. Camdan surlar tuzla buz olur o an. Nedir bu olanla olmak istenen benlik savaşı kimse bilmez. Değişmek isteriz. Kopmak bağlarımızdan. Dibe vurmadan suyun yüzünde kalmak ve aynı zamanda zevk almak isteriz. Büyümek garip bir biçimde gençlikten uzaklaştırırken bedenimizi bin bir çaba ile bulduğumuz olgunluk çağımız omuzlarımızda yük olmaya başlar. Aslında hem genç kalmak hem de güçlü olmaktır hayalimiz. Tam tecrübelerle bezenen ruhumuz ehlileşmişken yüzümüzdeki çizgilere HAYIRRR demek gelir içimizden. Kadınsı bir sezgiyle gençken kınadığımız estetik operasyonlara mantıklı kılıflar uydurmaya başlarız. Yediklerimizin mutluluğu aldığımız kilolarla ters orantılı biçimde vicdan azabına dönüşürken kendimize ve iradesizliğimize bir küfür savururuz. Kolaydır hayat olgunluk çağında aynı zamanda zordur gençlikten kopuş başladığı için. Tıpkı anne karnından ayrılan bebek gibi nasıl soluk alacağımızı bilemeyiz ömrün ortalarında. Evvelden geçmek bilmeyen zaman şimdi koşturmamıza rağmen yetmez ve sanki jet uçağına bağlanmış bir beceriksiz uçurtma gibi kayıp gider elden. Sevgi, saygı, dostluk, samimiyet eskiden yüklediğimiz anlamlarından sıyrılıp sığ bir hâl almışken hafif bir boşlukta varlıkla yokluk arasında seyrederiz kalan ömrümüzü. Unuttuklarımız ve bizi unutanlar olsa da yalnızlığımızı hobi kulüplerinde, dans kurslarında yok etmeye çalışırız. Oysa algımız zayıflamasıyla, sabrımızın çoktan bizi terk etmesiyle ve öğrendiğimiz yeni bilgilerle kendimizi gösterip ünlü olma hevesimizin geçmesiyle, amaca ulaşamadan son sürat evimize dönüşle sonuçlanır tüm sahne gösterileri. Kendimize olan halleri anlamak için psikoloji kitapları okusak da hayat aynı anda canımıza okumaya devam etmektedir. Umut hem çok yakındır hem de çocukluğumuz kadar uzak. Kendimizi eskisi kadar beğenmediğimizden bir türlü gerçek mutluluğu bulamayız. İşte içimizden yazmak çizmek bağıra çağıra şarkı söylemek gelir. Ruhumuzdaki boşlukları haykırarak doldurmaya çalışırız. Hayat mutluluk oyunları oynadığımız sahte bir sahneyken, hayatın bize vermediği güzellikler için dostlarımızı, akrabalarımızı hatta en sevdiğimiz insanları suçlarız çoğu zaman. Sonrasında hepimiz kadeh kaldırıp hayata, düşe kalka devam ederiz adımlarımıza ama eskisi kadar acımadan ve acıtmadan. Sevgiler