12 Temmuz 2012 Perşembe

AMASYA



Evliyalar ve şehzadeler şehri Amasya,



Çocukluğumun güzel anılarını biriktirdiği bu şehirde büyük adımlarımla gezmeye başlıyorum. Her seferinde garip bir heyecanla her yeri görme isteğim oluyor. Arnavut kaldırımlı taşlarda çocukluğumun izlerini ararken, tanıdık yüz var mı diye bakıyorum. Herkes yabancılaşmışken şehir tüm tanışıklığıyla kucak açıyor bana. Amasya’nın var dağı bir olmazsa bir dağı cümlesi aklımdan geçerken dört bir yanı sarmış dağlara bakıyorum. Temiz havası uykumu getiriyor ama gün az tüm şehri gezme telaşım var.

Teyzemin cennet kokan bahçesinde, kahvaltıların olmazsa olmazı dalından koparılmış domates, salatalık  ve Amasya çöreği eşliğinde çayımı yudumlarken Amasya kokusunu içime çekiyorum. 

İlk önce Pirler Evliyasını ziyaret ediyoruz. Türbenin içinde garip bir huzur, kendine özgü koku ve çocukluğum var. Anneannem geliyor aklıma. Tombul kucağında huzur bulsam yine. Sarsa sarmalasa beni. Yalnız olmadığımı bilsem. Türbenin altında 1.sınıfı okuduğum Hürriyet İlkokulunu görünce 23 Nisan 1981 yılına gidiyorum. Sarı tüllü elbisem ve pırpır eden kalbimle yine çocuk oluyorum.

Teyzem çocukluğumun en güzel ve asla silinmeyen anlarının geçtiği eve götürüyor. Evin bahçesinde kendimden geçiyorum. İçeriye girmeden ben geçmişe döndüm bile. Göz yaşlarını kovmaya çalışırken; çocukluğumu, anneannemi, anneannemin kokusunu özlüyorum. Kaçmak istiyorum geçmişten. Bugünümün boşluğunu hatırlatıyor geçmiş…

Eskiden müzikle akıl hastaların iyileştirildiği Bimarhane’de soluklanıyor kalbim. Tasavvuf müziği var sanki her yerde. Heykellerin arasında sarı kuş merhaba diyor bize. 

Yeşilırmak kenarında evlerin fotoğrafını çekiyorum. Bu şehre de yabancıyım. İnsanlar garip garip bakıyor yüzüme. Melce ile gezmek inanılmaz keyif. II.Beyazıt Külliyesine hayran kalıyorum. Melce ile caminin içinde tüm kuralları bırakarak kıkırdıyoruz. 

Bu ufak şehir gözümde nasıl büyük anlatamam. Semaver çayının tadıyla dağ havasının mahmurluğunu peşime takarak dönüyorum Ankara’ya…

Amasya’ya gitmek isteyenler;

-Yeşilırmak Vadisi’nde Ferhat Dağı ve Amasya Kalesi eteklerinde kurulmuş açık hava müzesi olan bu kenti, kuşbakışı Çakallar Mevkii’nden izlemeden,

-Pirler Evliyasına uğramadan

-Çınar ağaçları altında semaver çayını yudumlarken; Yeşilırmak içerisinden yükselen Roma Dönemi sur duvarları üzerine dizelenmiş Amasya tarihi Yalıboyu Evleri’ni, arkasında yükselen kalker kayalara  ayrılmış Kral Kaya Mezarları’nı ve tepesinde Amasya Kalesi’ni görmeden,

- Taş işçiliğinin nadide örneği portale sahip, İlhanlı Dönemi’nde hastane olarak kullanılan Bimarhane’yi (Darüşşifa) görmeden,

- Osmanlı Dönemi yapılardan birisi olan Sultan II. Bayezid Külliyesi’ni gezmeden,

- Amasya Müzesinin Mumyalar bölümünü ve Hitit Tanrı Heykelini (Teşup) görmeden,

- Hazeranlar Konağı'nı gezmeden,

- Şehzadeler Müzesini gezmeden,

- Saraydüzü Kışlası ve Milli Mücadele Müzesini gezmeden,

- 1914 Maket Amasya’yı gezmeden, 

- Amasya Misket elmasını ve kirazını yemeden,

- Doğa Harikası Borabay Gölü’nü görmeden, dönmeyin lütfen.

Sevgilerimle;





















5 Temmuz 2012 Perşembe

Hayatın Tadı


BANA YALNIZ KUŞLARI VE ÇOCUKLARI BIRAKIN
 
sen susunca
askıya alır birileri
senin yerine
senin düşlerini
 
dinle bak
o sen değilsin ki
onlar yine
soluk soluğa senin içinde
 
denizine varmadan
yorulup dönen sular
birden kayboluyorsa
solgun çizgilerinde yüzünün
birkaç kulaç daha kayar
senden öteye zaman
 
tam inecekken
sarılıp iplerine usancın
çözülür birer birer
dilinin ucundaki sözler
 
gidin dersin
hepiniz gidin
bana yalnız kuşları
ve çocukları bırakın
 
Tekin Gönenç
         
          Yıllarca tek kişilik yatakta yatan biri, çift kişilik yatağa hemen alışamıyor. Yine yatağın ucunu ilişiveriyor. Şatafatlı yatağa yakışmayan bir aksesuar gibi hissediyorum kendimi. Hayata da mı iliştirilmiş aksesuarlarız acaba?
 
          Yalnızlık; kendilerini anlatabilmek için çırpınan insanların çığlıkları arasında dev edasıyla dolaşmak. Çoğu zaman cümleler kelimelere, kelimeler harflere, harfler seslere dönüşüyor. Keşke zamanında ileri geri tuşu olsa. Sevmediğim anları sarsam sevdiğim anlarda takılı kalsam …
 
          Herkesin dilinde dolaşan kimsenin hayatında bulamadığı namusu  insanlardan dinliyorum. Yaşadıkları anları anı yapmaktan korkarak gizlemeleri  beni şaşırtmıyor. Uygun insanlar olmak için uygunsuz davranışlarını ebesi belli olmayan saklambaç oyununda sandıklara kaldırıyorlar…
 
          Yıllar geçerken, sadece takvim değişmedi bende değiştim. Yaşadığım günler hatta dostlarım değişti. Hayatta önem verdiğim şeylerin sırası da değişti. Olgunluğun izleri ruhumu fırçalamaya başladı. Çocukluk üzerime dar gelen elbise misali geçmişe kilitlendi. Kendimle mutlu olma keyfini yaşarken araya başkalarını almaktan, beğenmediklerimi beğeniyor gibi yapmaktan vazgeçtim.
 
          Hayallerimden uzak yaşanmışlıklarımın arasına gizlenmiş suskunluklarım var.her şeye sahipken hep bir eksiğim. İnsanın yüz hatlarına oturan yıllar, tecrübenin bakışlara getirdiği donuklukla, feleğin çemberini çevirirken belimde, kahkahalarım var filmlere şenlik.
 
          Küçük elleri kocaman kalbiyle seven bir çocuğun yanında tüm sevgiler öyle sığ ki. Sadece çocuklar sevsin beni istiyorum. Çıkarsız, hinlik olmadan, melek tadında…