Kuğulu
parkta fotoğraf çekerken geçmişe döndüm yüzümü. Bir türlü geçmek bilmeyen
geçmişim kuğuların güzelliğinden çaldı. Yıllar önce kısacık saçlarla, ufacık
adımlarla kuğuları seyre dalacağımı umarken, gözyaşlarım ve boş kalan elimle
eve dönüşümü hatırlıyorum. O günden bana kalan;
insan en çok kime güvenirse ilk elini bırakan o oluyor hissi.
Çocukluğum
Kaf dağının arkasında hatırlanmayı beklercesine gün yüzüne çıkmıştı. Yıllar
çocukluğuma meydan okurken, ben yıllara meydan okuduğumu sanıyordum. Hayallerim
hayata karışıyor, hayatım hayallerim oluyordu. Günleri savururken yılların
götürdükleri ile yüzleşmekten korkuyordum.
Hayatın
suyuna gitmeyi çocukken öğrenenlerdendim. İnsanlarla birlikte hayatın da nabzını tutar olmuştum.
İnsanların kelimelere dökmediklerini mimiklerinden okuyor, kelimelerindeki iki
yüzlülüğe şaşırıp kalıyordum. Hayat bir bana zor diye düşünürken herkesle
eşittim aslında.
Unutmak
istediğim tüm günler bazen şarkı sözüyle, bazen sokaklarda, bazen geçmişten iz
taşıyan kelimelerde karşıma çıkıyordu. Bir an önce sandıklara kilitlemeliydim
çocukluğumu…
Hokus
pokuslu kelimelere sığınarak sihirli değnekle dokundum bugünüme. Yeni günlerin
yabancısıyım yaşımın yabancısı olduğum kadar. Yıllar önce biri bana bugünkü
benden bahsetse asla inanmazdım. Yaşadıklarım, yaşayacaklarım hatta
yaşattıklarım sanki sinema filminde birinin rolünü çalmışım hissi uyandırıyor. Aynada
yüzümü incelerken ruhumun bedenimden ne kadar uzakta olduğunu fark ettim. Tıpkı
“ geçen gün aynada gördüm tesadüfen, malum ortada halim ben bu kadını ömrümde
görmedim” şarkısında anlatıldığı gibi her şey. Bakışlarımda bana ait olmayan
bir bilmişlik var. Yüzümde yaşanmışlığın ifadesi. Dudaklarım yılların
suskunluğunu haykırıyor. Güzellik ayrılırken bedenimden vücudumu gizlemeye
çalışıyorum kumaş parçaları ile.
İnsan
hep kendiyle uğraşırken; birilerinin seni beğenmesi önemini yitiriyor ve
kendini sevmeyi öğreniyorsun. Daha çok kitap okuyor, daha az sohbet ediyorsun. Son
bulan ilişkiler, ihanetler, dedikodular acı vermezken, hırsların boş olduğunu
fark ediyorsun. Bir sonra ki yıl hatırlamayacağın bir sürü olaya gülüp
geçiyorsun. Hatta zamanla kahkahaların tınısı değişiyor. Sahip oldukların mutlu
etmezken, çoğu zaman sahip olmadıklarına üzülmekten vazgeçiyorsun. Yaş yıllarla
birlikte yol aldıkça insanın önem verdiği her şey değişiyor. Fotoğraflarda,
şehirlerde, şimdi çoğuna yabancı olduğum insanlarda bıraktığım kelimelerim ve
hislerim var. “Zamanı yaralarla ölçen kadın, geçmişiyle kavgalı, Tanrı’ya
sığınan kız çocuğu geceleri, isyankar gündüzleri” şarkısıyla tüm dostlarıma
kendimi anlatmaya çalışırken, “her bir
parçamı ayrı yere bıraktığım” günler geliyor aklıma. “Beni bu şehirde yalnız
bırakma” dediğim insanlarla dolu yaşamımda ne kimseyi anladım ne kimse beni
anladı.
Zor
bir zamandan geçerken ben, hayata geç kalmanın verdiği telaşla tüm aşkları
yaşarken, kaçırdığım en güzel şey dünyaya gelecek bir bebekti belki de…
Ve
yıllar sonra çocukluğuma inat fotoğraflarını çekiyorum kuğuların. Onlar tüm
güzellikleriyle salınırken ben savruk ruhumla çocukluğuma gülüyorum.
Sevgiler…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder