20 Mart 2013 Çarşamba

Savruk Ruhum


Kuğulu parkta fotoğraf çekerken geçmişe döndüm yüzümü. Bir türlü geçmek bilmeyen geçmişim kuğuların güzelliğinden çaldı. Yıllar önce kısacık saçlarla, ufacık adımlarla kuğuları seyre dalacağımı umarken, gözyaşlarım ve boş kalan elimle eve dönüşümü hatırlıyorum. O günden bana kalan;  insan en çok kime güvenirse ilk elini bırakan o oluyor hissi.

Çocukluğum Kaf dağının arkasında hatırlanmayı beklercesine gün yüzüne çıkmıştı. Yıllar çocukluğuma meydan okurken, ben yıllara meydan okuduğumu sanıyordum. Hayallerim hayata karışıyor, hayatım hayallerim oluyordu. Günleri savururken yılların götürdükleri ile yüzleşmekten korkuyordum.

Hayatın suyuna gitmeyi çocukken öğrenenlerdendim. İnsanlarla  birlikte hayatın da nabzını tutar olmuştum. İnsanların kelimelere dökmediklerini mimiklerinden okuyor, kelimelerindeki iki yüzlülüğe şaşırıp kalıyordum. Hayat bir bana zor diye düşünürken herkesle eşittim  aslında.

Unutmak istediğim tüm günler bazen şarkı sözüyle, bazen sokaklarda, bazen geçmişten iz taşıyan kelimelerde karşıma çıkıyordu. Bir an önce sandıklara kilitlemeliydim çocukluğumu…

Hokus pokuslu kelimelere sığınarak sihirli değnekle dokundum bugünüme. Yeni günlerin yabancısıyım yaşımın yabancısı olduğum kadar. Yıllar önce biri bana bugünkü benden bahsetse asla inanmazdım. Yaşadıklarım, yaşayacaklarım hatta yaşattıklarım sanki sinema filminde birinin rolünü çalmışım hissi uyandırıyor. Aynada yüzümü incelerken ruhumun bedenimden ne kadar uzakta olduğunu fark ettim. Tıpkı “ geçen gün aynada gördüm tesadüfen, malum ortada halim ben bu kadını ömrümde görmedim” şarkısında anlatıldığı gibi her şey. Bakışlarımda bana ait olmayan bir bilmişlik var. Yüzümde yaşanmışlığın ifadesi. Dudaklarım yılların suskunluğunu haykırıyor. Güzellik ayrılırken bedenimden vücudumu gizlemeye çalışıyorum kumaş parçaları ile.

İnsan hep kendiyle uğraşırken; birilerinin seni beğenmesi önemini yitiriyor ve kendini sevmeyi öğreniyorsun. Daha çok kitap okuyor, daha az sohbet ediyorsun. Son bulan ilişkiler, ihanetler, dedikodular acı vermezken, hırsların boş olduğunu fark ediyorsun. Bir sonra ki yıl hatırlamayacağın bir sürü olaya gülüp geçiyorsun. Hatta zamanla kahkahaların tınısı değişiyor. Sahip oldukların mutlu etmezken, çoğu zaman sahip olmadıklarına üzülmekten vazgeçiyorsun. Yaş yıllarla birlikte yol aldıkça insanın önem verdiği her şey değişiyor. Fotoğraflarda, şehirlerde, şimdi çoğuna yabancı olduğum insanlarda bıraktığım kelimelerim ve hislerim var. “Zamanı yaralarla ölçen kadın, geçmişiyle kavgalı, Tanrı’ya sığınan kız çocuğu geceleri, isyankar gündüzleri” şarkısıyla tüm dostlarıma kendimi anlatmaya çalışırken,  “her bir parçamı ayrı yere bıraktığım” günler geliyor aklıma. “Beni bu şehirde yalnız bırakma” dediğim insanlarla dolu yaşamımda ne kimseyi anladım ne kimse beni anladı.

Zor bir zamandan geçerken ben, hayata geç kalmanın verdiği telaşla tüm aşkları yaşarken, kaçırdığım en güzel şey dünyaya gelecek bir bebekti belki de…

Ve yıllar sonra çocukluğuma inat fotoğraflarını çekiyorum kuğuların. Onlar tüm güzellikleriyle salınırken ben savruk ruhumla çocukluğuma gülüyorum.

Sevgiler…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder