30 Nisan 2013 Salı

Ankara'da gün


     Gökyüzüne yakın penceremden benim için şekilden şekle giren beyaz bulutları seyretmeye doyamıyorum. Pamuk şeker tadında bulutları seyrederken yüzümde muzur gülümsemem var. Bugün Ankara sokaklarında sarılacağım zamana. Çankaya’da tuhaf bir sessizlik hakim. Çocukların dışarıda koşmadığı, çığlıklarını duymadığım tek yer burası. Sanki terk edilmiş yıllar önce. Arabaların korna sesiyle yaşam katılmış gibi. Seviyorum bu kimsesizlik kokan Çankaya sokaklarını.

     Annemle Ulus semtine doğru yol alıyoruz. Ünlü Ulus Heykelinin önüne geldiğimizde annem geçmişini hatırlıyor. “Eskiden burası Ankara’nın en ünlü semtiydi. Buluşma yerimizdi Ulus” diyor. Şimdi fakirliğin izlerini taşıyan, hayattan beklentisi kalmamış, yaşından önce yaşlanmış insanlarla dolu. Atatürk Heykeli yine buluşma noktası çoğunluğun. İnsanlar gibi yıpranmış bir Ulus var karşımda. Annemin anlattıklarına inanmak gelmiyor içimden. “Eskiden sadece Kızılay ve Ulus vardı diyor.” Ben ise sadece gösterilerin yapıldığı, yürüyüşlerin ve polisin bol olduğu Kızılay ve Ulus’u biliyorum. Annem anılarında boğulurken, ben şimdide bunalıyorum. İnsanların çaresizliği yüzlerinde çizgilere konu olmuş, giyilmekten lime lime olmuş kıyafetlerin arasında çoğu yaşayan ölü. Görmekten hoşlanmıyorum. Herkes gibi yok saymak işime geliyor kim bilir.

     Hacı Bayram Veli Türbesine doğru yürüyoruz. Sarı saçlarımla burada turistim. Herkes bana senin burada ne işin var der gibi bakıyor. Şekilcilikten ileri gidemedik bir türlü diye düşünüyorum. Amasya türbelerinde ahşap kokusu ile birlikte çocukluğumu bana getiren koku bu türbede yok. Duasını okuyan dışarıya çıkıyor. Ankara’nın farklı bir yüzüyle daha tanışıyorumİlahiler eşliğinde sular yükselip alçalırken, sakallar arasında gizlenen yüzlere ve kara çarşaflara  bakıyorum. Yine ait olmadığım bir yerde var olma çabasındayım. Bankta annemle sessizce otururken “şeker alır mısınız” diyen bir sesle irkiliyorum. Duası kabul olan bayanın elinde ki okunmuş şekerlere bakıyorum. Hepsini avuçlamak geçiyor içimden. Geçmiş günleri getiren şekerlerde benim gibi yabancısı bu semtin. Çocukken hanım hanımcık oturmanın mükafatı iki külah mevlüt şekeriydi. Şimdi rengarenk şekerlerden bir tane ağzıma atıp çocukluğumda ki günlere kahkaha atıyorum.

     Türbenin yanında yer alan Roma Hamamı kalıntısına takılıyor gözlerim. Ankara Cumhuriyet ile tarihte yerini aldı bence.  Ufak köprüler ve eski Ankara evleri. Aslında burası yenilenmeye başladığı için eski Ankara evleri pırıl pırıl kalıyor  insanların arasında. Ruhların renkleri solmuş, bakışlar donuklaşmış, gülmeyi unutmuş ve  hayattan vazgeçmiş insanlar arasında, beyaza boyanmış, restoresi tamamlanmış ahşap evleri seyre dalıyorum.  Binaları yenilemek kolay, ruhlara bahar getirebilseniz keşke diye düşünüyorum.

     Eve dönüş yolunda tuhaf bir huzur ve rahatlama ile anneme sarılıyorum. Ankara gün geçtikçe daha gri ve daha çirkin bir şehir haline geliyor. Beton yığınının arasında şehrin griliğine uyum sağlayan takım elbiseli tiplerin arasındayım. Ve bu şehir ilk defa gözüme soğuk, hasis, çirkin, ruhuma uzak geliyor.
Bu şehirden uzak bir yerde yaşlanmak istiyorum. İnsanların sevgi dolu, mutlu olduğu bir diyarda. Hayat olan bir şehirde yaşamak istiyorum…

Sevgiler 




9 Nisan 2013 Salı

Gaziantep


Bazen insanlar şehrin güzelliğinin önüne geçer. Akılda sadece güzel yeşil gözler ve gülümseyen yüz kalır…

Sabah hava alanı yolunda sanki Ankara’yı hiç görmemişim hissi var. Arabanın içinde kelimeler uçuşurken ben  gri ve yağışlı Ankara sokaklarına bakıyorum. Yaşadığım şehrin tanımadığım sokaklarında kim bilir ne hayatlar yaşanıyor.

Uzun soğuk koridordan kuşa benzeyen büyük teneke parçasının içine doğru yürürken  hoş geldiniz ile karşılayan hostesler ne kadar samimiler acaba diye düşünüyorum. Kelimeler mi aldatıyor insanı, insanlar mı aldatıyor kelimeleri? Havalanırken midemde garip bir kasılma oluyor. Bulunduğum yeri unutmak istercesine kitabımı okumaya başladığım zaman, önce servis ardından uçağın sallanması ile keyfim kaçıyor. Lunaparkta oyuncaklara binmiş insanlarız sanki. Korktuğum için rahatsız oluyorum. Hep güvende olma isteğim bencilliğimden. Bulutların içinde olmak bile korkumun önüne geçemiyor.

Gaziantep Hava alanında renkli puşiler, uzun hac kıyafetine benzer elbiseler, takım elbiseler, spor kıyafetler var. Bu şehri ilk defa görüyorum. Yeni şehirle tanışma heyecanım var.  Ama artık her şehir birbirinin aynısı. Apartmanlar şehirleri çirkinleştirdi. Ve şehirlerin kişiliğini kaybettirdi. Eski yapılara hayranlığımız bu yüzden. Geleceğe hiçbir özelliği olmayan modern binalar bırakacağız.

Çocukken ayağımda salladığım, siyah boncuk gözleriyle bana bakarak kahkahalar atan yeğenim karşılıyor bizi. Yıllar önce minicik bebekken şimdi boyumu aşan boyuyla ve evliliğin verdiği olgunlukla karşımda yakışıklı Bora duruyor. Her zaman bir yanı muzur olan Bora ile gülümsüyoruz tüm geçmişe...


Akşam İmam Çağdaş Restaurant’ta yemeğe gidiyoruz. Güleryüzlü personelin tüm enerjisi insanı mutlu etmeye yetiyor. Mezelerle donatılırken masa, yemeklerin lezzeti bir başka güzel. Ali Nazik bakır tabakta servis edilirken, ortaya karışıklar salataların arasında yer alıyor. Ayranlar büyük bakırlarda ufak kepçeyle içilirken mekanı görmüyor insanın gözü. Çayın yanında birer dilim baklava yemek istiyoruz. Baklava dik şekilde geliyor. Baklavayı elimize alıp damağa yapıştırıp ısırmalıymışız ki tadını alalım. Bol fıstık tadıyla birlikte ömrümde bu kadar güzelini yemediğim baklava midemde yerini alıyor.





Şehit Kamil sokaklarında gezerken, annesini kurtarmak için öne atılıp Fransızlar tarafından süngülenmesi ile şehit olan Kamil’in ve annesinin heykelini görüyorum. Birkaç binada kurşun izleri var. Geçmişte yaşanan acılar ve Gaziantep’te Fransız güpürü dantellerin satılması traji komik geliyor. Bakırcılar Çarşısında esnafın güler yüzü var. Ankara’da bu duruma hiç alışık olmadığımı fark ediyorum. Hangi mağazaya girsek “çay kahve içer misiniz” diye soruyorlar. Metropol hayatının ne kadar soğuk olduğunu düşünüyorum. Her yer baklava her yer kebap:) Rengarenk baharatlar, kuruyemişler, yöresel kıyafetler ve bakır işlemeciliği arasında mutlu ben olarak geziniyorum.


Sedef işlemeciliği yapan bir dükkanın içine giriyoruz. Sahibi yıllara meydan okumuş. Küçük sandıklar, aynalar, bıçaklar, hepsi sedef işlenmiş tek tek fotoğraflarını çekiyorum. Cuma namazı vakti herkes malzemelerinin üzerini örtüp camiye gidiyor. Ankara’da kaç kilitle dükkanlarımız kilitleniyor oysa. Tarihi Tahmis Kahvesinde çayımızı içerken kendimi ülkemde turist hissediyorum. Antep’in tarihi mi zengin, insanları mı anlayamıyorum. İpek Yolunun başlangıcı olduğunu develerden oluşan heykeller sayesinde öğreniyorum.



Esra ile buluşuyoruz. Gaziantep At Çiftliğine götürüyor beni. Sahibi mütevazi, ben ise heyecanlı. İlk defa atlara bu kadar yakınım. Yine korkuyorum. Bu sefer canlıya dokunmaktan korkuyorum. Esra’nın ısrarı ile atları okşuyorum. Bir anda tüm nefretim, kinim, kırgınlıklarım bitiyor. Çok güzel bakan atlar ve ben tüm dünyada yalnız kalıyoruz sanki. “Hayvanlara bile kötülüğü ancak biz insanlar yaparız” cümlem geliyor aklıma. Sevdiğine zararı ancak biz insanlar veririz. Atlar başlarını uzatıyor daha fazla seveyim diye. Esra hayatımda hiç unutamayacağım arkadaşım olarak geçiyor anı defterime. Bu kadar güzel bir canlıyla beni tanıştırdığı için binlerce kere teşekkür ediyorum. Birlikte BayazHanda yemeğe gidiyoruz. Koca han yine modernlikle tanışmış. Eski halini merak ediyorum, yeni halinde keyif çatarken. Gülüyoruz, konuşuyoruz zaman geçiyor. Maraz kitabından  “Hayatım akıp gidiyor dakikalar damlaya damlaya ölümden göl oluyor” cümlesi gelince aklıma dakikalar dursun istiyorum.


Zeugma Mozaik Müzesinde taşlara bakarken define avcılarına kızıyorum. Geçmişe ait mozaikler arasında bugünün çirkinliği gösteren kolonlara takılıyorum. Dünyanın en büyük mozaik müzesinde turumuzu tamamlayıp Bakırcılar Çarşısı, Zincirli Bedestende alışverişle noktalıyoruz gezimizi.
Sabah su böreği, katmer olan kahvaltı masamızda Hande’nin içtenliği ve gülen gözleri var. Akşamdan kalma fıstıklı ve bademli dondurmanın tadı damağımda. Ankara’ya doğru yola çıkarken bir şehirde daha ayak izimi bırakıyorum gözümün önünden gitmeyen gülen yüzlerle birlikte…

Sevgiler