26 Kasım 2014 Çarşamba

YILDÖNÜMÜ




Yıllar sonra seni ziyarete geldim. İnsanlar garipsiyor ziyaretine gelmediğim için. Sanki yaşayanlarla her gün görüşüyormuşum gibi. Aslında herkes artık sadece eleştiriyor bir diğerini. Anlamak için değil sadece dedikodu için dinliyorlar tüm hayat hikayelerini. Aklımdan geçen bir şey değildi ziyaret etmek. Sadece yaşadığın yeri merak ettim. İşin ilginci rüyamda gördüğüm gibiydi her şey. Sen açık ferah alanları seversin. Yaşadığın yerin önünden yol geçiyor. Hatta sokak ismi bile var. Birde ağaç var evinin önünde gölgesinde nefes aldığın. Etrafın biraz kalabalık. Ama yine aranda mesafe var çevrendekilerle. Kapında sade bir cümle ile anlatılıyorsun. Aslında bu durum garibime gidiyor. Özellikle narsistler için zor olmalı. O süper egoları ile etrafımızda gezenlerin hikayeleri ölüler şehrinde tek cümle ile son buluyor. Galiba hayattayken yaşadıklarımızı anlatma merakı bu yüzden. Şatafatlı hayatların havai fişekler gibi ışıklar saçarak kendini tüm insanlığa göstermesi ve sonrasında yere düşüsün duman ve isten ibaret olarak sönmesi misali. Anlattıkça abartıyoruz ve abarttıkça anlatıyoruz yaşadıklarımızı ve yaşamak istediklerimizi.

Toprağına dokundum. Ayrık otlarını temizlerken ne hissetmem gerektiğini düşündüm ve hatta ne hissettiğini düşündüm. Senin evinde kendimi misafir gibi hissederdim. Şimdi burada kendimi sana yabancı hissediyorum. Bu sıra aklımdan geçen tek şey yaşadığım yeri terk etmek. Biraz kıskanıyorum seni. Kolaylıkla çekip gittin diye. Senin de söylediğin gibi ben terk etmeyi bilmeyenlerdenim. Bu saçmalıkları bile terk edemiyorum baksana  halime.

Buralar sen bıraktıktan sonra daha tuhaflaştı. Anasona daha ihtiyaç duyar hale geldi insanlık. Hayatta kalmak zorlaştı velhasıl. Yalınayak, güler yüzlü ve güzel gözleriyle bakan çocuklar dilenirken, doymak bilmeyen takım elbiseliler sardı dünyayı. Herkes birbirini incitiyor. İnsanlar fakirleştikçe zenginler yaptıkları yardımları gösteriş haline getirdiler. Katilleri ölü bedenler gizler oldu. Ufacık çocukların bedenlerinde geziniyor şehvetin büyük ve kirli elleri. Eskiden kadın cinayetleri vardı ekranlarda şimdilerde çocuk cinayetleri. Haberlerden bihaber yaşamak isterdim. Kadına şiddet konusu gündemde hatta şiddete hayır günü bile yaptılar. Şiddet fiziksel olunca unutuluyor da ruha şiddet insanı ömür boyu etkiliyor. Bu sıra ruhum bir ileri iki geri. Hayata hep geç kalan ben erken büyümenin acısındayım. Yaşa geç günlerim çoğaldı iyice. Dünü eskiye karıştırıp insan olgunluğun elbisesini giyiveriyor üstüne. Öyle senin hatırladığın kahkaha krizlerimden eser yok. Aslında birlikte güleceğim insanlar yok. Herkes asidi kaçmış gazoz misali. Mutlu günlerin sayısı geçmişte kaldı.

Bir torunun oldu. Annesi seni anlatıyor. Bazen ilgiyle bazen sıkılarak dinliyor. En çok onu seviyorum bu dünyada. O minicik kollarıyla sarıldığında geçiyor tüm acılar. Sohbetini özledim. Gidenle ölünmüyor ama kalanla da yaşanmıyor şu sıralar.


Bir yıldönümün daha geçti. Ben 40 yaşını yolcu ederken izlerini siliyorum geçmişimin…

14 Kasım 2014 Cuma

KIRK

Ne gençliğe ne yaşlılığa ait bu dönemde insan kendine yeni bir dönem açmak istiyor. Çevremdeki herkes;  kendisini yaşından genç hissettiğini söylüyor .Bense acaba bunu söylerken kendini mi beni mi inandırmaya çalışıyor diye düşünüyorum.  Yüzünde ki kırışıklıklardan kurtulsa bile insan bakışlarında ki yaşanmışlıktan kurtulamıyor ki oysa. Yaşını göstermiyorsun diyenlere gülümsüyorum. Aynaya baktığımda karşımda 40 yaşında biri duruyor bal gibi. Üstelik ben her yılı dolu dolu yaşadığımı da biliyorum. Hatta yılları geride bırakarak erken büyümek zorunda kaldığım zamanların izleri var yüzümde, ruhumda, cümlelerimde. Acılar yaşanırken zor ama üzerinden yıllar geçtiğinde kahkahalarla anlattığım anılara dönüştü çoğu zaman. İnsanları yaşadıkları farklılaştırıyormuş hatta özel kılıyormuş meğer. Saç rengimi değiştirdiğim gibi ruhumu değiştirdiğim gibi. Bol kahkahalarım geçmişe ait artık. Birlikte güldüğüm insanlar iyice azaldı. Hatta güldüğüm olaylar azaldı. Asidi kaçmış gazoz misali hayat. Bir ileri iki geri debeleniyorum insanlar arasında.

Bugünün monotonluğunda boğulurken, neden koşturduğumu anlamadan yapay ilişkilerle yoruluyor, çıkar ilişkilerinin göbeğinden sıyrılıp geçmişe gitmek istiyorum. Sevgisizliğin ağırlığını hissediyorum insanlarla aramda. Eskiden şarkılar, dostluklar, aşklar ve hatta biz daha güzeldik. Modernleşmenin getirdiği iki yüzlülükler ve gösteriş budalalıkları henüz hayatımızı kirletmemişti.  Yaşa geç günlerin arasında sıkışıp kalan, mutlu etmeye çalıştığımız insanlarla koca mutsuzluklara imza atan kişilere dönüşmeden önce hayat sımsıcaktı. Maddiyat henüz bizi canavar gibi yutmamışken maneviyatın kollarına sığındığımız zamanlar güzeldi. Kıyafetlerin kişiliği satın almadığı günlerdi eski günler.
Şimdilerde ise sanal dünyanın gerçek dünyaya müdahale ettiği anlarda  doyumsuzluklar  var. Bir tuşla kapıları açtığımız, hakkında hiçbir şey bilmediğimiz kimseler; yeri geliyor hayatımızın külhanbeyi olurken yeri geliyor dostu oluyor. Ama hep biliyoruz bir tuşla geri gidebileceğini. Tüketimin ilişkileri yok ettiği, sevgiyi azalttığı, nasılsa başkaları var düşüncesi ile insanların birbirini incittiği günlerde,  giderse gitsin cümlesinin ardındaki yalnızlığımıza dönüyoruz. İşte bu yüzden incitmekten korkmadan kelimeleri savurur olduk. Ağız dolusu küfürlerin arasında sevginin  yok oluşuna,  şefkatten uzaklaştıkça nasıl tükendiğimize şahit olmaya başladık. Egolar, ukalalıklar ve biraz da boş vermişlik ile başkalarının hayatında ahkam keserken kendi hayatımızın kusurlarını görmezden gelir olduk.

Anlam veremediğim sohbetler geçiyor insanlarla aramda. Çoğu zaman dert çöplüğü gibi hissediyorum kendimi. İnsanlar sadece mutsuzluğunu paylaşıp yok oluyorlar hayatımdan. Onlar kahkahalara geçmişken ben onlar için üzülmeye devam ediyorum.  Her buluşmanın ardından ne gerek var ki çıktım dışarı diyorum. İnsanların tek dert kendilerindeymiş gibi davranmalarına takılıyorum. Mutsuzluklar birikirken anı defterimde, burada ne işim var cümlesiyle baş başa kalıyorum her fark etmez kelimesinde…

Geçmişin güzelliklerini hatırlarken bugünü harcıyorum. Oysa dün eskiyiveriyor hemen bugünde. Ve en önemlisi her şey yaşanırken ve yaşında yaşarken güzelmiş meğer. Ne erken büyümeli insan ne ergen kalmalı kırklı yaşlarda. Hatta en güzeli yaşı olmayan insanlardan olmalı…