Bir sürü
yaşanmış günün ardından, kendimi deliliğe hiç bu kadar yakın hissetmedim.
İçimdeki ses o kadar çok kelime biriktirmiş ki, başka birinin varlığına
ihtiyaç duymuyorum. İyi kelimeler ve kötü kelimeler savaş halindeler beynimin
içinde.
Bu sıra saygım
kalmadı hayata ve insanlara. İki yüzlü bir hayat ve maskeli insanlar.
İhtiyaçları ve çıkarları kimdeyse ona giden, kendini iyilik perisi zanneden
şeytanlarla dolu çevrem. Kedinin fareyle oynadığı gibi benimle oynayan bir hayat
var yaşadığım. İstesem tüm oyunları kazanırdım ama tembelliğim engel. Çoğu
zaman kendimi anlamıyorum ki başkalarını anlayabileyim tadındayım. Duygularım
alınmış gibi. İç hesaplaşmam da geçmiş yüzüme çarpıyor. Üzerimden koca bir
hayat geçti. Deprem, gök gürültüsü, yağmur, rüzgar, bol güneş. Hepsini kalbimde
ayrı ayrı yaşatarak geçen koca bir hayat. Duvarlarımı kırsam çekiç
darbeleriyle.
Aşk ilişkilerinde
trajediyi dibine kadar yaşıyoruz. Uzaydan gelen yeni bir virüs kimliksiz ilişkilerle her bedeni sardı. Seks
ve yemek arkadaşı olunuyor ama duygusal bir şey paylaşılmıyor. Erkekler efemine
olurken biz kadınlar bildiğin efe olduk bu ilişiksizlik sayesinde. Korkaklık
diz boyu. Sorumluluğunu alamadığımız ilişkilerde başrol oyuncusu oluverdik
işte. Oysa aidiyet duygusu hissetmeden yaşanır mı iki kişilik hayat?
İş hayatıma
gelince herkes yolunu bulurken ben yolumu kaybettim. Üstelik içimden şartları
değiştirmekte gelmiyor. Hantal bir vücuda gizlenmiş ince ruhun sahibiyim. Bir
sürü tuhaf günün altına imzamı atıyorum. Kukla misali oynatılıyorum. İnsanların
gerçek yüzünü görmeden ve insanlara gerçek yüzümü göstermeden önce mutluydum.
Cam fanusta
bitki yaşatmayı öğrendim. Bizde dünya adı verilen koca bir fanusun içinde
yaşayan bitkiler değil miyiz sanki? Aslında fanusta bitkiden önce kendim
yaşamayı öğrenmiştim. O yüzden çok sevdim fanusta yaşayan kaktüsleri,
sukulentleri.
Uzun zaman
sonrasında kendimle baş başa kaldım. Ne çok ihmal etmişim “BENİ” . Birlikte
güzel vakit geçirdik. Son yıllarda hep başkalarının peşinde koşmuşum. Ve her
koşturmada kendimden vazgeçmişim. Benimle alışverişe çıktık. Alacaklarımıza
aynada birlikte karar verdik. Takıcıya uğradık sonra. Çok sevmem oysa takı.
Orada çalışan kız “hiç sizin gibi birine denk gelmedim. Ne kadar neşelisiniz”
dedi. Dudağımda yandan gülüşüm ile bakakaldım. Aslında insanlar ne
hissettirirse ona göre tavır alıyoruz. Zira neşeden eser yok şu sıralar bende.
Demek ki farkında olmadan takıvermişim neşe maskesini…
Sonra “Cafe de Cafe’s”ye gittim. Çay ve kek
ısmarladım kendime. Yalnız insan görmeye alışık değil hala insanlar. Sanki
karşımızda hep biri olmak zorunda. Halbuki ben ve benim gibiler hep içinden konuşur
karşısında biri olsa da. Burada geçmişin güzel ve kötü anılarını yad ettim
kendimle. Çok acı veren ya da çok mutlu eden şeylerin üzerine battal boy
yaşanmışlık örtülüyor. Sevdim ben ile vakit geçirmeyi. Uzun zamandır neşemi,
heyecanımı başka insanlarda bırakmışım meğer. Biraz yorgun, biraz mor gözaltı
halkaları ve yaşlanmışlık hissimle köşemdeyim…
Cam
şamdanlarla süslenmiş masadayım. Masaya ait insanlara yabancıyım. Bu durumlarda
gereksiz bir gerginlik ve gerginliği örten aşırı gülüşlerim var. Yer altı
edebiyatında olduğu gibi tüm yaşananları tüm pis gerçekçiliği ile görüp küfürle
harmanlıyorum. İçimden ettiğim küfürleri duysan küçük dilini yutarsın. Kalabalıklarda
kendimi yalnız hissederim. Sayılardan vazgeçme sebebim de bu yüzden. Kalabalık
aileler, kalabalık arkadaşlıklar, çok görüşmeler, kalabalık düşünceler. Hepsi
hikayeden ibaret. Görmek istemediğim insanlarla arama camdan duvar örüyorum.
Önce görüntüleri bulanıklaşıyor sonra yavaş yavaş yok oluyorlar. Seslerini
zaten hiç duymuyorum. Yok saymak ne kadar kolay bilsen. Ben en çok yok
sayıyorum ve yok sayılıyorum. Görünmezlik ülkesine gömdüm hepsini. İplerimi aldım
hayattan ve insanlardan. Şimdi kendim olmanın tadını çıkarıyorum. Sanki hayata
yeniden başlıyorum, yeniden tutunuyorum. Tam her şey yolunda derken yoldan
çıkıyorum. Çabuk sıkılanlardanım. İnsanların her halini sevmediğimden olsa
gerek.
40 yaş sonrası
insanın kırılma noktası. Ömür dediğin geçiyor, yaşadıkların alıyor masumiyetini, sevgini ve seni sen yapan bir
çok tadı.
Sevgiyi
öğrendiğimiz zaman her şey değişecek işte…