17 Nisan 2016 Pazar

HAYATA SON BAKIŞ


Yine aramıza koca bir zaman girdi. Mektuplarım seyrekleşti. Günlüklerime de küstüm. Kelimeleri cümle yapan harflere de küstüm. Enerjimi tüketen insanların arasındayım. Her şeyi ben bilirim havalarında gezen ama kendilerini bilmeyen insanlarla ömrüm geçiyor. Yabancılaşma hissim o kadar fazla ki. Sanırım bu yanım sana çekmiş. Sende insanların arasında fazlasıyla yabancı ve yalnız hissederdin. Hayattan ve insanlardan kendimi çektim velhasıl. Kendim ile tanışma faslındayım. Zaten insanlarla birlikteyken çok mutsuzum.  Aynı dili konuşmayalı asırlar olmuş gibi hissediyorum. Sen güçlüsün cümlesi ile sen iyisin cümlesi arasında sıkışıp kaldım.  Aslında benim iyiliğim ya da güçlü yanım yok ve fakat insan kullanmaya başlamanın en süslü cümleleridir kendileri.

Sana anlatacaklarım var. Nereden başlayacağımı bilmediğim gibi nasıl sonlandıracağımı da bilmiyorum. Oysa bizim için senaryoyu yazan;  başlangıcı, gelişmeyi ve sonu bir nefeste bitiriyor. Ben bu kadar çocuğun acı çektiği bir dünyanın yazarı olmak istemezdim. Hep mutlu sonlarla bitsin isterdim hayat. Nedense hep bir son düşünüyorum.

Beni derinden sarsan bir haber vereceğim. Ölüm bir başlangıçsa  kim bilir belki buluşmuşsunuzdur. Erkek yeğen dayıya çekerdi değil mi? O senden bile daha erken ayrıldı aramızdan.  Bu ülkede bombalar patlıyor. Bu ülkede şehit haberleri açılış haberleri ile yarışıyor. Hatta çoğu şehit haber bile olmuyor. Sessiz sedasız hayatlardan akıp gidiyorlar. Koca bir kahramanlık hikayesi, paçavraların magazin haberlerinin arasında yok oluyor. Klavye başında ülke kurtarmaya çalışanların çoğunluğu ise koca, kalın puntolarla “unutursak kalbimiz kurusun” yazarak, kızarak, küfürler ederek,  kafalarında ötekileştirdiklerini aşağılayarak her olayı unutuveriyorlar. Sen bu dünyada olsaydın sinirleneceğin ne çok şey olurdu…

Erkan’ın ölüm haberini almadan birkaç gün önce rüyama geldi. Fotoğraf çektirdiği yerlerle birlikte. Belki de ben onun yaşadığı hatta yaşamını sonlandıran yere gittim rüyamda. Sonra kalabalık bir evin içinde beni yalnız bırakıp gitti. Bir sürü akrabanın ağlamalarıyla baş başa kaldım. Sabah anneme anlatırken boğazım düğüm düğümdü sanki gerçekmiş gibi.  

Bazen bir olay olur ve hayat bir daha eskisi gibi olmaz ya işte ben o noktadayım. İçimin içime sığmadığı o kara günde haberi geldi. 07.04.2016 Perşembe günü oruçluyken bu dünyayı terk etti. Gözyaşlarımın eşliğinde sesim bana yabancı. Acıyla birlikte etraf bir anda bembeyaz oldu. Arabalar, insanlar her şey beyaza büründü. Erkan Nusaybin’de şehit olmuş. Hayatın tadını çıkaranların arasından geçerken acının tarif edilmez halindeyim. Bacaklarımın tutmadığı, yere yığıldığım anda beynime üşüşen anılarla baş başa kaldığımda zaman durdu.  Her şey bir oyunmuş gibi geliyor. Sen burada dünya derdindeyken o bambaşka bir savaşın içinde canını ortaya koyuyor. İnsan inanamıyor ki öldüğüne. Oysa şehit çadırı çoktan kurulmuş evinin önünde. Ölümün ağırlığı çökmüş şehrin üzerine.

Uzun zamandır konuşmuyorduk. Senden sonra akrabalık ilişkilerinin üzerine kalın bir örtü çekmek zorunda kalmıştım.  Arada seninle paylaşıyordum gönül kırgınlıklarımı ve kırdıklarımı. İşte yine sendeyim paylaşmak için hayatımı.Biliyorsun ben düğünler, cenazeler, hastaneler konusunda tutuk olanlardanım. Cenaze evinde sessiz ağıtlar, gözlerden akan yaşlar ve yüzlerde acının her türlü izleri var. Gözyaşımda geçmişi var, yaşayamayacağı yıllar var. O kalabalığın arasında yaşlı ellerde, kurumuş toprağa dönüşmüş yüzlerde çocukluğum var. Ve sen varsın çoğunda. Kalbim acıyor. Kendi istemiş şehit olmayı. Dik durun demiş. Ama insan her isteği sessizce kabul edemiyor ki. İlk defa cenaze törenine katıldım. Büyük bir boşluk ve sonra Erkan’ın toprakla buluşması. Hayata son bakışı fotoğraflarda. 

Bu dünya kötülerin, kötülüklerin dünyası. Hatta bu dünya cenneti pazarlayanların ve burayı cehenneme çevirenlerin dünyası. Bir insan ölür arkasında binlerce hikaye bırakır ya işte yine öyle bir şey. Bir şehit olur hep bir ağızdan “vatan sağ olsun” denir. Geride eş, çocuk, anne baba, kardeş yarım kalır.